BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 2.01.2014 | Okunma Sayısı: 2267

                                                                 BASIN AÇIKLAMASI

 
               İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan ve ülkemiz gündemine oturan “ yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” ile operasyon sonrası  yaşanan gelişmeler bağlamında kamuoyunda yargıya ilişkin ortaya atılan tartışmalar ve Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler ile ardından yaşanan usulüne göre alınmış mahkeme kararının kolluk tarafından uygulanmaması durumları karşısında söz konusu basın açıklaması yapılması zorunluluğu hasıl olmuştur.

              Bilindiği gibi Anayasamızın 2. Maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk Devleti olduğu açıkça ifade edilmiştir. Hukuk devletinden kasıt ise; egemenliğin kişilerden uluslara geçmesi ve çeşitli kurumlar eliyle kullanılması yanında, hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere her kişi ve kuruluşu bağlamasını yani yasama, yürütme ve yargı organlarının da hukuka bağlı olduğunu ifade etmektedir.

              Anayasamızın 10. maddesine göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

             Bu bağlamda; kamuoyuna yansıyan bilgilerden, yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında şüphelilere isnat edilen suçların işlenmiş olabileceği hususunda delillere ulaşıldığı bildirilmekle, kanun önünde herkesin eşit olduğu ve dolayısıyla hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınması olanaklı olmadığına göre, yürütülen soruşturma hukuk kuralları çerçevesinde sonuna kadar götürülerek kamu vicdanını tatmin edecek şekilde sonuçlandırılması gerekmektedir.

             Hal böyle iken; Soruşturmanın başlangıcında yürürlükte olan Adlî Kolluk Yönetmeliğinin 5. Maddesi gereğince; adlî kolluğun, adlî görevlerin haricindeki hizmetlerde üstlerinin emrinde olduğu, adlî kolluk görevlerinde ise adlî görevi bulunmayan üstleri tarafından, yürütülen soruşturma ile ilgili emir ve talimat verilemeyeceği yani adli kolluğun adli görevleri sırasında yalnızca ilgili Cumhuriyet Savcısının emir ve talimatlarını yerine getirmeleri gerektiği, Yönetmeliğin 6’ncı maddesinde ise adlî kolluk görevlilerinin, Cumhuriyet Savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini gecikmeksizin yerine getirmek zorunda oldukları bildirildiği halde soruşturma başladıktan sonra soruşturmaya tepki olarak Adli Kolluk Yönetmeliğinin bu hükümlerinin değiştirilmesi Anayasamızda belirtilen “kuvvetler ayrılığı” ilkesine açıkça aykırı olup bu durumun hukuk kuralları çerçevesinde izahı olası ve mümkün değildir.

Kaldı ki;   Türkiye Barolar Birliği tarafından Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada, konuyu değerlendiren Danıştay 10. Dairesi tarafından "Açıkça hukuka aykırı bulunan dava konusu yönetmelik hükümlerinin anılan düzenlemenin uygulanmasıyla adli makamların görev ve yetki alanının olumsuz etkileneceği, telafisi güç veya imkansız zararlara yol açabileceği sonucuna varılması nedeniyle 2577 sayılı yasanın 27. maddesi uyarınca” yürütülmesinin durdurulması karar verilmiştir.            

           Yönetmeliğin 13’üncü maddesinde ise Cumhuriyet Başsavcıları ve Cumhuriyet Savcılarının;

            Adlî kolluk hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülebilmesi amacıyla, adlî kolluk görevlilerince ifa edilen adlî işlemleri her zaman denetleyecekleri,

            Yürütülen soruşturma evrakını gerektiğinde ilgili adlî kolluk biriminde inceleyerek, soruşturmaya ilişkin eksik gördüğü hususların ikmalini emredebileceği gibi, soruşturma evrakının Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirilmesi talimatını da verebileceklerinin hüküm altına alındığı,

 

            Cumhuriyet Başsavcıları ile Cumhuriyet Savcıları arasındaki ilişkinin temel olarak 5235 sayılı adlî yargı ilk derece mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkında Kanun’un 17,18, 20’nci maddeleri ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 5’inci maddesinde düzenlendiği.

           Söz konusu hükümler incelendiğinde Cumhuriyet Başsavcısının soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısına emir ve talimat verebileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmadığı izahtan varestedir. Cumhuriyet Savcısı yaptığı adli soruşturmada Anayasa, yasa ve mevzuattan kaynaklanan her türlü hak ve yetkisini hiç kimseden izin almadan kullanır.

            Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157, 160, 161 ve 164 üncü maddelerinde de; soruşturmanın gizli olduğu; ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet Savcısının emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle doğrudan doğruya her türlü araştırmayı yapabileceği; adli kolluk görevlilerinin el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet Savcısına derhal bildirmek ve bu Cumhuriyet Savcısının bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlü oldukları; adli kolluk görevlilerinin adli görevlerinin haricindeki hizmetlerde üstlerinin emrinde oldukları, ancak soruşturma işlemlerinde sadece Cumhuriyet Savcısının emirlerini yerine getirecekleri; Cumhuriyet Savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında da Cumhuriyet Savcılarınca doğrudan soruşturma yapılacağı hususları açıkça vurgulanmıştır.

           Buna göre özellikle son olarak yaşanan olayda mahkemeden alınan arama, el koyma ve gözaltı kararlarının polis tarafından yerine getirilmeyerek şüphelilere önlem alması, kaçması ve delil karartması için imkânı verilmesi yukarıda bahsetmiş olduğumuz hukuk devleti ilkesine ve tüm hukuk kurallarına açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

            Sonuç olarak; herkese lazım olan bağımsız ve tarafsız yargıyı yıpratacak, yargıya duyulan güveni zedeleyecek her türlü tutum, davranış ve açıklamadan kaçınılması gerektiğini hatırlatır, bütün yetkililerin hukuk sınırları içerisinde kalarak hareket etmesini beklediğimizi,

             Zira hukuk devletine aykırı tutum ve davranışların sergilenmesinin ve yine bazı kişilere, ailelere, zümrelere veya sınıflara imtiyaz tanındığı duygusunun yaratılmasının ülkemizde yaşayan vatandaşlar arasında adalete olan inancı ve ülkesine olan aidiyet duygusunu zedeleyeceği ve bu durumun ülkemiz için en büyük tehlike olacağını özellikle belirtmek isteriz.

 

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

                                                                  Av. Yusuf ÇİFTÇİ
                                                                                                Burdur Barosu Başkanı

ETKİNLİK TAKVİMİ

19.09.2024
AV. RAMAZAN GEDİK
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.